iraz
  Türk- Kürt- Kardesligi
 

 

 ŞAHİN ALPAY

s.alpay@zaman.com.tr

 

Türk-Kürt kardeşliğini pekiştirelim

 

Dünyada Türkler ve Kürtler kadar birbirine yakın, kardeş iki halk yoktur. Bunda Sünniler ve Aleviler olarak Türklerin ve Kürtlerin din birliğinin çok önemli bir rolü var.

Osmanlı döneminde Türkler ve Kürtler "İslam milleti"nin birer unsuru olarak birbirlerinden farklı muamele görmediler; yüzyıllar boyunca birbirleriyle evlenerek kaynaştılar. Öyle ki bugün Türkiye'de Türk kimliğinin nerede bittiğini, Kürt kimliğinin nerede başladığını belirlemek kolay değildir. Cumhuriyet döneminde, Türkiye hükümetlerinin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı, Başbakan Erdoğan'ın geçen yaz açıkça belirttiği üzere, "hataları ve günahları" olmuştur. Bunların temelinde, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında geçerli olan modernlik anlayışı uyarınca, Osmanlı'nın "İslam milleti"nden bir Türk milleti yaratma politikaları vardır. Ama Türkiye'nin Kürt kökenli yurttaşlarına karşı "doğruları ve sevapları" da çoktur.

Türkiye'nin her karış toprağı kendini Türk sayanlar kadar Kürt sayanların da vatanıdır. Kürt kökenlilerin büyük çoğunluğu ülkenin Türk çoğunluklu batı bölgelerinde yaşamaktadır. En çok sayıda Kürt'ün yaşadığı şehir, ne Süleymaniye, ne Erbil ne de Bağdat, İstanbul'dur. Kürt kökenlilerin Türkiye'nin siyasi, iktisadi ve kültürel elitleri içindeki payı, nüfustaki paylarının çok üzerindedir. Türk ve Kürtler arasındaki yakınlık ve karşılıklı etkileşim öylesine derindir ki, Türkiye'deki Kürt milliyetçiliğinin esin kaynağı Türk milliyetçiliği olduğu gibi, Türk milliyetçiliğinin gelişmesinde de Kürt kökenliler rol oynamıştır. PKK, önemli ölçüde, Türkiye radikal solu'nun bir ürünüdür. Bütün bu nedenlerden dolayı, Türkiye'nin PKK ile mücadelesiyle İsrail'in işgal ve boyunduruk altında tuttuğu Filistinliler arasındaki mücadele arasında paralellik kurma gayretleri, gerçekleri tepetaklak etme çabasından başka bir şey değildir.

Cumhuriyet dönemi boyunca sayıları 29'u bulan Kürt ayaklanmalarında, işlenen "hata ve günahların" payı elbette vardır. Bu bağlamda 12 Eylül askeri yönetiminin işlediği suçların payı büyüktür. Ama Türkiye, 1999'da PKK'nın ateşkes ilanından sonra AB reformlarıyla Kürt kimliğini resmen tanıdığı gibi, bunu hayata geçirme yolunda azımsanmayacak adımlar atmıştır. Bugün ayakta kalma mücadelesi veren PKK'nın silahlı tahrikleri son bulduğu takdirde, Türkiye demokratikleşme alanında da, ülkenin Kürt çoğunluklu bölgelerinin kalkınması alanında da hamlelere gebedir. Dolayısıyla akıl, izan ve vicdan sahibi, Türk ve Kürt herkesin farkında olduğu gibi, bugün Türkiye'nin en önemli meselesi, PKK silahlı ayaklanmasının tasfiyesidir. Bu başarıldığı takdirde Türkiye, karşı karşıya olduğu siyasi ve iktisadi sorunları aşmasına elverecek demokratik çerçeveye ve bilince sahiptir.

Türk ve Kürt kardeşliği, Türkiye ile sınırlı da değildir. Barış ve demokrasi içinde kalkınan Türkiye, Irak Kürtlerinin barış ve demokrasi içinde kalkınmaları için en büyük güvencedir. Irak Kürtleri, bugün sahip oldukları özerkliği, Türkiye'nin verdiği destekle elde ettiler. Bunu pekiştirmelerinin en büyük güvencesi de kardeş Türkiye'nin dostluğudur. Gerek Türkiye'nin gerekse Irak Kürtlerinin ortak çıkarı, Türkiye-Irak sınırının bir kardeşlik, dostluk, işbirliği ve birlikte zenginleşme bağı haline gelmesidir. ABD, Saddam diktatörlüğünü devirerek Irak Kürtlerine bugün sahip oldukları özgürlüğü sağlamış olabilir. Ama tarih, çıkarları gerektirdiğinde ABD'nin Kürtlere nasıl sırt çevirebileceğinin örnekleriyle doludur. Bütün Müslümanlar ve akıl ve vicdan sahibi bütün insanlar arasında giderek artan bir husumetin odağında olan ABD ile yakınlığın uzun vadede Iraklı Kürtlere hayır getireceğine inanmak saflık olur.

Türkler ve Kürtler kardeş, kaderleri ortaktır. Elbirliği yapmaları halinde, bütün bölgeye ve dünyaya barış, istikrar ve özgürlük nefesi vereceklerdir. Türkiye ile Iraklı Kürt liderlerin, PKK belasıyla elbirliğiyle mücadele etmek üzere anlaştıklarına dair haberler (Bkz. Sabah, 30 Temmuz) bölgemizin üzerine çöken karanlığın içinde bir umut ışığı.

Zaman Gazetesi


8 Ekim 2004 tarihli Referans gazetesinde yayınlanan bir yazi:

Kürtler, bu ülkede azınlık değildir. Nitekim Lozan’daki barış görüşmeleri sürerken de, Kürt milletvekilleri “azınlık” tanımlamasını şiddetle reddetmişlerdi. Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, şöyle diyordu:

Avrupalılar diyorlar ki, ‘Türkiye’de yaşayan azınlıkların en büyüğü, Kürtlerdir. Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm… Sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar… Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz.”

————————-
Kürtler’in Osmanlı’ya Sadakati

Kürtlerin “azınlık” kavramına tepkisini anlamak için, Osmanlı içindeki tarihlerine bir göz atmak gerekir.

Kürtler, kendi istekleriyle Osmanlı egemenliğine girdikleri 16. yüzyıldan bu yana Türklerle bir arada kardeşçe yaşadılar. Ortak düşmanlarla karşı, omuz omuza birlikte mücadele ettiler. Osmanlı’nın parçalanma döneminde de, impatorluğa büyük bir sadakat gösterdiler. Bu sadakatinin en çarpıcı göstergesi, 1912′den 1918′ye kadar aralıksız devam eden kanlı savaş yıllarında imparatorluk ordularında çarpışmalarıydı. Ardarda gelen Trablusgarp, Yemen ve Balkan Savaşları ve hemen sonra patlak veren I. Dünya Savaşı’nda, pek çok Kürt Osmanlı ordusunda görev aldı. Kürt tarihi uzmanı David McDowall şöyle yazar:

“Kürtler Osmanlı ordusuna kayda değer bir insan gücü sağladılar. Binlerce Kürt asker, Sarıkamış’taki Üçüncü Ordu’da ve diğer cephelerde hayatını kaybetti. Doğal olarak, düzenli orduda görev yapmaya karşı evrensel bir gönülsüzlük vardı, ama bu durumda bile, çoğu silah altına girdi. Bölgedeki (doğu Anadolu’daki) Osmanlı kuvvetlerinin büyük bölümü Kürtlerden oluşuyordu.”

Kürtler, sadakatlerini, oldukça da ağır bir bedele rağmen korudular. Dünya Savaşı yılları boyunca, Rus-Ermeni kıyımları, ardından gelen açlık ve salgın hastalıklar sonucunda yaklaşık 500 bin Kürt sivil yaşamını yitirdi. David McDowall, savaşa katılan askerlerle birlikte bu rakamın 800 bine çıkarılabileceğini belirmektedir. Bunun anlamı, 300 bin Kürt’ün de Osmanlı orduları safında savaşırken can verdiğidir.

Kürtler, Kurtuluş Savaşı’na da büyük destek verdiler. Atatürk, Samsun’a çıkışından hemen sonra Kürt ileri gelenlerine telgraflar çekmiş ve onlardan büyük destek görmüştü. Bu destek, Milli Mücadele boyunca sürdü. Urfa ve Maraş’ın düşman işgalinden kurtarılmasında, Kürtler çok önemli roller üstlendiler. İsmet İnönü’nün yıllar sonra belirttiği gibi, “Kürtler… Milli Mücadelenin devamınca canla başla gayret gösterdiler.”
Öte yandan Milli Mücadele lehindeki fetvayı Mustafa Kemal Paşa’yı destekleyen Kürt din alimleri de imzaladılar. Hakimiyet-i Milliye gazetesinin 5 Mayıs 1920 tarihli sayısında yayınlanan ve Halife’nin “esaret ve hakaret”ten kurtulmasını savunan fetvayı imzalayanlar arasında; Diyarbakır, Urfa, Hizan, Bayezid, Diyadin, Hınıs, Siverek, Viranşehir, Bitlis, Silvan, Van gibi Kürt yoğunluklu bölgelerin Kürt müftülerinin de isimleri yer alıyordu.

Kürt Mebuslar: “Azınlık Değiliz”

Kurtuluş Savaşı’na “canla, başla” destek veren Kürtler, savaşın ardından başlayan Lozan görüşmeleri sırasında da, Türklerle kader birliği yaptılar.

Lozan’da da, Avrupalı devletler Kürtler’in “azınlık” olduğunda ısrar edince, İsmet Paşa buna karşı çıkarak şöyle demişti:

Türkler ve Kürtler Türkiye’nin ana unsurlarıdırlar. Kürtler bir azınlık değildir. Ankara Hükümeti hem Türklerin hem de Kürtlerin hükümetidir.”

Lozan’daki Türk heyetinin azınlıklar konusundaki en büyük destek ise, Meclis’teki Kürt temsilcilerden gelmişti. Erzurum milletvekili Necati Bey ile Bitlis milletvekili Yusuf Ziya Bey, 3 Kasım 1922′de Meclis kürsüsünden yaptıkları konuşmalarda Lozan’daki Türk heyetinin tezine yürekten destek vermişlerdi. Yusuf Ziya Bey, Sevr’i bir “paçavra” olarak niteleyip Avrupa devletlerine karşı çıkarak, Türk-Kürt kardeşliğini vurgulamıştı. Bu konuşma, Meclis tutanaklarında şöyle geçiyor:

Avrupalılar diyorlar ki: ‘Türkiye’de yaşayan azınlıkların en büyüğü, en kalabalığı Kürtlerdir. Bendeniz Kürdoğlu Kürdüm. Binaenaleyh bir Kürt mensubu olmak sıfatiyle sizi temin ederim ki Kürtler hiç bir şey istemiyorlar. (Alkışlar) Biz Kürtler vaktiyle Avrupa’nın Sevr paçavrası ile verdiği bütün hakları, hukukları ayaklarımız altında çiğnedik ve bütün manasıyle bize hak vermek isteyenlere iade ettik. Nasıl ki Elcezire Cephesi’nde çarpıştık. (Alkışlar) Nasıl ki, Türklerle beraber kanımızı döktük, onlardan ayrılmadık ve ayrılmak istemedik ve istemeyiz. (Alkışlar) Binaenaleyh sözüme son verirken muhterem heyetinizden rica ederim ki, azınlıklar mevzuubahis edildiği zaman Kürtlerin hiç bir talebi olmadığını ve Kürtlerin kanaatine tercüman olarak buradan söylediklerimi söylesin ve iddia etsin.”
“Türk, Kürt Tek Bir Vücuttur”

TMBBB’nin bir sonraki celsesinde ise, Bitlis, Erzurum, Kastamonu, Mardin, Muş, Siirt, Urfa, Pozan, Diyarbakır, Van milletvekillerinin hepsinin altına imza attıkları şu metin yayınlanmıştı:

Türk, Kürt tek bir vücuttur. Kürtler, hiç bir vakit Türkiye camiasından ayrılamaz ve bunu ayırmak için hiç bir kuvvetin tesiri yoktur. Avrupa hükümetlerinin Kürtleri müdafaa etmeye salahiyetleri olmadığı defaatle memleketimiz halkıyle beraber protesto edilmiş olduğu halde, yine azınlıkların mevzuubahis edilmesi şayanı teessüftür. Kürtler her vakit Türklerle beraber vatan uğrunda daima ölmüş ve ölmeye hazır oldukları cümlenin malumudur.”

25 Aralık 1922′de ise, Sivas milletvekili Hüseyin Rauf Bey, yine Meclis Kürsüsü’nden şöyle konuşmuştu:

“Malumu aliniz efendiler, İngiliz’lerin Türkiye’de yaşayan Türk ve Kürtleri imha edebilmek için teşebbüsatlarının hepsi bu iki necip milletin birliği karşısında iflas etmiştir. Her türlü fesadları din kardeşi, kan kardeşi, emel kardeşi olan insanların karşısında erimiştir… [Kürtlerin] Türkiye halkı ile mukadderatları birdir, her şeyleri birdir, gayeleri, dinleri birdir. Azınlıklar bunlara teşmil olunamaz. Bugün Kürt için azınlık mevzu bahis etmek, Türk için azınlık bahsetmek demektir. Şu halde bu tamamen reddolunmuştur.”

Türkiye, bu atmosfer içinde Lozan’a gitti ve orada, bu ülkede sadece gayrimüslimlerin azınlık olduğu tezini dünyaya kabul ettirdi. Kürtler, bunu sonuna kadar desteklediler.

kaynak:referans gazetesi mustafa akyol


 
  Heute waren schon 1 Besucher (2 Hits) hier!  
 
Diese Webseite wurde kostenlos mit Homepage-Baukasten.de erstellt. Willst du auch eine eigene Webseite?
Gratis anmelden